13 Aralık 2013 Cuma
Parlak Saçların Sırrı Buzdolabınızda
Kim istemez ki parlak ve sağlıklı saçlara sahip olmak? Boşverin bir sürü para döküp aldığınız kimyasal dolu saç maskelerini. Parlak saclarin ilacı sizi buzdolabınızda bekliyor.
1. Dolabınızı açın ve mayonez kavanozunu bulun. Bir kaba aldığınız mayonezi, saçlarınızın uçlarından başlayarak, diplerine doğru sürün. Saçlarınız yağlıysa, aman saç diplerine fazla sürmeyin. Amaç saç uçlarını yenilemek. Mayonez miktarını saçlarınızın uzunluğuna ve yağ oranına göre ayarlayin. Yağlı saçlar icin az, kuru saçlar icin daha cok kullanın. Mayonezi sürdükten sonra, bir-bir buçuk saat kadar bekleyin, sonra saçlarınızdaki mayonezi yıkayip, şampuanlayıp, şekillendirin.
2. Eğer mayonezin yoksa, endişelenmeyin. Saç uzunluğuna göre, iki ya da dört yumurtanın sarılarını ayırın. Beyazlarını börek çörek için kullanırsınız. Ayırdığınız sarıları, biraz zeytinyaği ile iyice karıştırın. Önce saçlarınızı sampuanlayın. Ilık suda durulayıp bu karışımı sürün. 5-6 dakika bekledikten sonra, tekrar ılık suyla yıkayıp, en son soğuk suyla durulayın.
3. Baska bir alternatif de, yoğurt. Saçlarınızı güzelce fırçaladıktan sonra, yoğurdu kuru saça iyice yedirin ve uzunsa arkaya toplayın. 20-30 dakika ya da yoğurt sertleşene kadar bekleyin. Sonra her zamanki gibi yıkayın.
4. Evinizde elma sirkesi var mı? Bir bardak elma sirkesine, yarım bardak su ekleyin. Bu karışımı saçlarınıza sürüp, 15 dakika bekleyin. Daha sonra ilik suyla durulayin. Bu karışımı her hafta tekrarlayabilirsiniz.
5. Maskeleri saçınızda bekletecek vaktiniz ya da sabrınız yoksa, dört bardak ılık suya bir yemek kaşığı bal koyun, saçınızı yıkayıp banyodan çıkmadan once bu karışımı saçınıza dökun. Durulamadan saçınızı her zamanki gibi şekillendirin.
Yeni websitemize taşındık. Yeni yazılarımız için mutlaka bekleriz. www.tugbavefulya.com
2 Aralık 2013 Pazartesi
Anasının Kuzusu
Pamuklara sararak, gözümüzden sakınarak büyüttüğümüz kuzularımız elbet birgün dizimizin dibinden ayrılıp okula başlıyorlar. Başlıyorlar da, her anne baba gibi aklımız onlarda kalıyor. Bu haftaya kadar, ilkokul birinci sınıftaki oğlumun, okulda sorunsuz ve huzurlu olduğunu düşünüyordum.
Anne oğul, sohbet ederken, bana beşinci sınıf öğrencisi iki abinin onunla alay ettiklerini ve garip görünüyorsun dediklerini söyledi. Buna inandın mı dedim, hayır ama üzüldüm dedi. Üstelik bunu bir kere değil, defalarca koridorda yürüken, kafeteryada ve tenefüslerde yapıyorlarmış.
Kocaman çocukların, küçücük altı yaşındaki bir çocuktan ne alıp veremediği olabilir ki? Görüntüsünde bir farklılık da yok üstelik, diğer çocuklar gibi giyiniyor, aksansız konuşuyor. Altı yaşında ortalama bir erkek çocuğu. Ona bu konuda ne yaptığını sordum, çocukları kafeteryadaki öğretmene şikayet ettiğini fakat çocukların öğretmenden korkmayıp, o bakmazken aynı hareketlere devam ettiğini söyledi. Bunun ne kadardır devam ettiğini sorduğumdaysa, kendi dilinde cevapladı: Takvimimdeki bütün günler kadar.
Bir anne olarak tabiki kalbim parçalandı. Nasıl oldu da farketmedim ben bunu? Neden bana hemen söylemedi? İçimde fırtınalar kopsa da, sakin bir şekilde onunla konuşmaya devam ettim. Ona bazı çocukların iyi yetiştirilmediklerini ve bazen diğer insanlara karşı kaba ve kötü davranabileceklerini söyledim. Onların söylediklerinin doğru olmadığını ve benim bildiğim en tatlı çocuklardan birisi olduğunu ekledim. Hiç beklemiyordum ama şaşırdı ve mutlu oldu benden bunu duyunca. İnanmadım dese de sanırım, kendisiyle alay eden çocuklara inanıp garip göründüğünü düşünmüş küçüğüm. Ona kendisinin herkes gibi göründüğünü ama bazı arkadaşlarının farklı görünebileceğini, bu sebeple onlarla alay etmenin ya da onlara kendilerini kötü hissettirecek şeyler söylemenin doğru olmadığını anlattım.
Anne oğul oyun oynarken bu tür hayat dersleri vermeyi planlamamıştım, ama sanırım bu şekilde alınan dersler kolay unutulmuyor. Oyunumuz biter bitmez, bir kenara çekilip düşünmeye başladım. Duygularım hemen oğlumu rahatsız eden bu çocukları bulup, onlardan hesap sor dese de mantığım sınıf öğretmeniyle başla, sonuç alamazsan müdürle konuş dedi. Tabi ki ailemizin bilgini internete de danıştım. Önce oğlumun öğretmenine e-mail attım, durumu anlatıp tavsiyesini istedim. Haftasonu olduğu için henüz bir cevap alamadım. Bunun dışında, bu durumla birebir muhattap olan oğlumun üzerinde çalışmaya başladım.
Çok üstüne gitmeden, arada bir konuyu açarak ona verdiğim mesajlar şunlar:
Anne oğul, sohbet ederken, bana beşinci sınıf öğrencisi iki abinin onunla alay ettiklerini ve garip görünüyorsun dediklerini söyledi. Buna inandın mı dedim, hayır ama üzüldüm dedi. Üstelik bunu bir kere değil, defalarca koridorda yürüken, kafeteryada ve tenefüslerde yapıyorlarmış.
Kocaman çocukların, küçücük altı yaşındaki bir çocuktan ne alıp veremediği olabilir ki? Görüntüsünde bir farklılık da yok üstelik, diğer çocuklar gibi giyiniyor, aksansız konuşuyor. Altı yaşında ortalama bir erkek çocuğu. Ona bu konuda ne yaptığını sordum, çocukları kafeteryadaki öğretmene şikayet ettiğini fakat çocukların öğretmenden korkmayıp, o bakmazken aynı hareketlere devam ettiğini söyledi. Bunun ne kadardır devam ettiğini sorduğumdaysa, kendi dilinde cevapladı: Takvimimdeki bütün günler kadar.
Bir anne olarak tabiki kalbim parçalandı. Nasıl oldu da farketmedim ben bunu? Neden bana hemen söylemedi? İçimde fırtınalar kopsa da, sakin bir şekilde onunla konuşmaya devam ettim. Ona bazı çocukların iyi yetiştirilmediklerini ve bazen diğer insanlara karşı kaba ve kötü davranabileceklerini söyledim. Onların söylediklerinin doğru olmadığını ve benim bildiğim en tatlı çocuklardan birisi olduğunu ekledim. Hiç beklemiyordum ama şaşırdı ve mutlu oldu benden bunu duyunca. İnanmadım dese de sanırım, kendisiyle alay eden çocuklara inanıp garip göründüğünü düşünmüş küçüğüm. Ona kendisinin herkes gibi göründüğünü ama bazı arkadaşlarının farklı görünebileceğini, bu sebeple onlarla alay etmenin ya da onlara kendilerini kötü hissettirecek şeyler söylemenin doğru olmadığını anlattım.
Anne oğul oyun oynarken bu tür hayat dersleri vermeyi planlamamıştım, ama sanırım bu şekilde alınan dersler kolay unutulmuyor. Oyunumuz biter bitmez, bir kenara çekilip düşünmeye başladım. Duygularım hemen oğlumu rahatsız eden bu çocukları bulup, onlardan hesap sor dese de mantığım sınıf öğretmeniyle başla, sonuç alamazsan müdürle konuş dedi. Tabi ki ailemizin bilgini internete de danıştım. Önce oğlumun öğretmenine e-mail attım, durumu anlatıp tavsiyesini istedim. Haftasonu olduğu için henüz bir cevap alamadım. Bunun dışında, bu durumla birebir muhattap olan oğlumun üzerinde çalışmaya başladım.
Çok üstüne gitmeden, arada bir konuyu açarak ona verdiğim mesajlar şunlar:
1. Başına gelen durumu bana haber verdiği için ve kafeterya öğretmenine söylediğin için seninle gurur duyuyorum. Sen çok cesur hareket ettin.
2. Okulda ve hayatta bu tür durumlarla karşılaşabiliriz. Birçok insan iyi olsa da, büyük ya da küçük, bazı insanlar iyi niyetli olmayabilir.
3. Başka insanların sana söyledikleri her zaman doğru olmayabilir. Sana söylenen, seninle ilgili kötü sözlere inanma.
4. Hiçbir zaman sana böyle davranan çocuklar gibi olma. Diğer insanlara ve canlılara her zaman iyi davran.
5. Sana yapılan haksızlıklar ve yanlış hareketler karşısında hiçbir zaman sessiz kalma. Mutlaka benimle ve öğretmeninle konuş.
Yaptığım araştırmaya göre, bu tür zorbalıklarda bulunan çocuklar ya aile içinde anne baba ya da abla abilerinden sözlü ya da fiziksel şiddete uğruyorlar ya da aşağılık kompleksine girdikleri için kendilerinden zayıf diğer çocuklardan bunun acısını çıkarıyorlar. Nihayetinde onlar da çocuk ve kendi hayatlarında yaşadıkları zorlukları bu şekilde yansıtıyorlar.
Yaşamakta olduğum bu deneyimden sonra öğrendiğim bir kaç dersi diğer anne ve babalarla paylaşmak istedim. Bizim başımıza gelen çok şükür büyük birşey değil ama çocuklarımızı korumak için daha doğrusu onların kendilerini kötü niyetli insanlara karşı koruyabilmeleri için:
1. Yaşları küçük de olsa, yavrularımıza çocuk, ya da yetişkin, yabancı ya da tanıdık bazı insanların kötü niyetli olabileceklerini uygun ve onların anlayabilecekleri bir dille açıklamayı,
2. Herhangi birisi onlara zarar verdiğinde, ya da onları huzursuz ettiğinde bunu mutlaka korkmadan anne ve babalarıyla paylaşmaları gerektiği, bu konuda kendilerini suçlu hissetmemeleri gerektiğini,
3. Anne baba olarak benim çocuğumun karşısına kötü niyetli biri çıkmaz ya da okulu çok güvenli demenin çok yanlış olduğunu,
4. Bulundukları her ortamda kendilerini koruyabilecek, korkmadan durumu öğretmenlerine ve ailelerine anlatabilecek ve büyüklerinin onlara inanacağını bilen çocuklar yetiştirmenin önemini,
5. Çocuklarımızın, bu ikilemin öbür tarafında olabileceğini, onlara hareketlerimiz ve sözlerimizle diğer insanları sözle ya da fiziksel olarak incitmenin çok yanlış ve kabul edilemeyecek bir durum olduğunu anlatmamızın önemini,
6. Çocuklarımızla hergün sohbet edip, bize günlerinden bahsetmelerini isteyip, onları dikkatlice dinlemeyi ve onları huzursuz eden bir durum varsa, bundan bahsedebilecekleri fırsatlar oluşturmayı unutmayalım.
Tüm ana kuzularını sevgiyle kucaklıyorum.
Yaptığım araştırmaya göre, bu tür zorbalıklarda bulunan çocuklar ya aile içinde anne baba ya da abla abilerinden sözlü ya da fiziksel şiddete uğruyorlar ya da aşağılık kompleksine girdikleri için kendilerinden zayıf diğer çocuklardan bunun acısını çıkarıyorlar. Nihayetinde onlar da çocuk ve kendi hayatlarında yaşadıkları zorlukları bu şekilde yansıtıyorlar.
Yaşamakta olduğum bu deneyimden sonra öğrendiğim bir kaç dersi diğer anne ve babalarla paylaşmak istedim. Bizim başımıza gelen çok şükür büyük birşey değil ama çocuklarımızı korumak için daha doğrusu onların kendilerini kötü niyetli insanlara karşı koruyabilmeleri için:
1. Yaşları küçük de olsa, yavrularımıza çocuk, ya da yetişkin, yabancı ya da tanıdık bazı insanların kötü niyetli olabileceklerini uygun ve onların anlayabilecekleri bir dille açıklamayı,
2. Herhangi birisi onlara zarar verdiğinde, ya da onları huzursuz ettiğinde bunu mutlaka korkmadan anne ve babalarıyla paylaşmaları gerektiği, bu konuda kendilerini suçlu hissetmemeleri gerektiğini,
3. Anne baba olarak benim çocuğumun karşısına kötü niyetli biri çıkmaz ya da okulu çok güvenli demenin çok yanlış olduğunu,
4. Bulundukları her ortamda kendilerini koruyabilecek, korkmadan durumu öğretmenlerine ve ailelerine anlatabilecek ve büyüklerinin onlara inanacağını bilen çocuklar yetiştirmenin önemini,
5. Çocuklarımızın, bu ikilemin öbür tarafında olabileceğini, onlara hareketlerimiz ve sözlerimizle diğer insanları sözle ya da fiziksel olarak incitmenin çok yanlış ve kabul edilemeyecek bir durum olduğunu anlatmamızın önemini,
6. Çocuklarımızla hergün sohbet edip, bize günlerinden bahsetmelerini isteyip, onları dikkatlice dinlemeyi ve onları huzursuz eden bir durum varsa, bundan bahsedebilecekleri fırsatlar oluşturmayı unutmayalım.
Tüm ana kuzularını sevgiyle kucaklıyorum.
13 Kasım 2013 Çarşamba
Enerji İksiri
Çok mu yoruldunuz? Üzerinizden sanki bir tren geçmiş gibi mi hissediyorsunuz? Çalışmak beni hayatım boyunca hiç yormadı. Huzurun yerindeyse güzel bir uyku uyursun, hiçbirseyin kalmaz sabaha. Zihin yorgunluğuysa taş taşımaktan zordur.
Zihin yorgunluğu nasıl atılabilir?
Bayanlar için ilk metod alışveriş, söylemeye bile gerek yok. Erkeklere de denemeleri önerilir. iyi gelebilir. En azından kafanızdaki sorunlari unutup, kredi kartını nasıl ödeyeceğinize odaklanırsınız. Bi işin şaka tarafi. Yeni şeyler, yeni başlangıçları çağrıştırıyor zihin haritalarında. Sanırım alisverisin büyüsü de burada biz kadinlar icin. En iyi gelen seylerden biri içerden dışarı iyileşmek. Yani iç giyim konusunu ihmal etmeyin. Babaanne modasını takip etmeyi bırakın. AVM ler bu konuda gayet kendini aşmış. Yurt dışındaki çoğu markalarin zincirleri var artık. Denk getirebilirseniz, sosyete pazarlari da daha uygun fiyatlara guzel ürünler sunuyor.
Diğer bir metod da cok uzun süredir yapmadığınız birşeyleri yeniden yapmak olabilir. Pikniğe gidip bisiklete binmeye ne dersiniz? Ben de uzun süredir, sanırım 15 yılı geçti bisiklete binmedim. Yarın denemeyi düşünüyorum. Biraz adrenalin, biraz gülmek, biraz kendinle dalga gecmek... Koyverin gitsin. En son bindiğimde bisikletin freni tutmuyordu ve manava girdim. Bu sefer manav kasap ihtimali olmayan geniş bir alan düşünüyorum.
Su şifadır zihin icin. Su olan bir yere gidin, suya girin yada sesini dinleyin. Hiçbir imkanınız yoksa daraldığınızda bir duş almak bile sizi rahatlatacaktır.
Evde de kendinizi rahatlatacak metodlar uygulayabilirsiniz. Melisa yada papatya çayı da sakinleştirir. Kahve içmekten iyidir. Biraz sabun köpüğü gibi filmler, komik stand uplar, en çok satan yazarların sürükleyici kitapları kafanızı dağıtmanıza yardım eder, kendinizi dağıtmanızdan iyidir. Ev dekorasyon dergileri yada erkekler için araba dergileri iyi hissettirir, umut verir, hayal kurmayı kolaylaştırır.
Yemekle ilgili birşey söylemek istemiyorum. Ya hiçbirsey yemiyoruz yorgunken yada bulduğunuz herşeyi mideye indirmekten alamiyoruz kendimizi ... Yemekle şaka olmaz. Aman bu konuya girmeyin. Alınan kilo geri verilmiyor dikkat...
Sevgili dostlarımız da çok iyi gelir yorgun ruhumuza. Biraz dertleşmek, biraz güçlü hissetmek için varlıkları yeter. Ama bunun için dostlarımıza daha önce yatırım yaptıysak tabi ki... Vermeden alamazsınız. Onlar sadece kötü günde aramak için değiller. Başınız sıkışmadan onlara vakit ayırın ve sizin için önemli olduklarını hissettirin. Hayat paylaşılmadıktan sonra neye yarar?
Ve asla düşünceleri, pirincin taşini ayıklar gibi kafanızdan tek tek ayıklamadan yatağa girmeyin. Sabaha kadar onları evirip çevirerek verdiğiniz mücadeledir asıl sizi yoran. Peki nasil kurtuluruz bu sıkıntı veren düşüncelerden? Ben onlardan kurtulmak için, kalkıp aklımdakileri yazıyorum, rahatlayıp yatıyorum. Onları belgelendirince zihnim rahatlıyor ve onları sabaha kadar kenara koymanın huzurunu yaşıyorum. Ben yazmaktan anlamam demeyin, edebiyat dersindeki kompozisyon ödevi değil hazırlayacağınız. Yada yarın bütün gazetelerde çıkmayacak. Yazın gitsin.
2 Kasım 2013 Cumartesi
Evlenilecek Adam
Bir adet Brad Pit (evde kalmamışsa George Cooleny de olur)
Bir adet Einstein
Bir tutam Aşçı Oktay
Usta
Bir kaşık Barış Manço babacanlığı
Bir su bardağı Herkül gücü
İki çorba kaşığı Süpermen kahramanlığı
İki yemek kaşığı Cem Yılmaz komikliği
Bir çimdik Romantizm
Yukarıda belirtilen malzemeler genişçe bir kaba konur ve güzelce harmanlanır. Malzeme miktarları karakterinize göre azaltılır ya da çoğaltılır. Üzerine yumurta sürülüp kıvamında pembeleşinceye kadar pişirilir.
Bu işin komik tarafı. Bazen biz kadınlar
erkekleri hamur gibi evirip çevirip istediğimiz şekle şemale sokabileceğimizi
düşünüyoruz. Ufak tefek sorunları, nasıl olsa evlenince düzeltiriz diye dikkate
almıyoruz. Bazen de daha tehlikelisini yapıyoruz. Bize açıkça gösterilen tahammül
edilemeyecek karakter zayıflıklarını nasılsa evlenince değişir ya da ben yanlış
anlıyorumdur diyerek halı altı ederiz. Peki evlenmeyi düşündüğümüz erkek yukarıdaki
tarifteki gibi mükemmel olamayacağına göre, nelere dikkat etmeliyiz. İster
okulu yeni bitirmiş evlenme cağında bir genç kız olun, ister olgun bir hanım,
bir erkekte olmazsa olmaz denebilecek özellikler nelerdir?
Dürüst: Evleneceğiniz erkeğin ufak tefek
beyaz yalanlar dışında yalanlarını yakaladıysanız, sizi aldattıysa ya da ona
herhangi bir sebepten dolayı güvenemiyorsanız bu sevdadan vazgeçin. Evlenmeden
önce bunları yapan birinin evlendikten sonra sizi yarı yolda bırakması ciddi
bir risk. Hayatı paylaşacağınız kişiye tam anlamıyla güvenmeniz çok önemli.
Size Değer Veriyor: Evleneceğiniz erkek size
değer vermiyorsa hemen vazgeçin. Evlenmeden size değer vermeyen erkek,
evlendikten sonra sizi yerden yere vurur. Size değer veriyor ve el üstünde
tutuyorsa, evliliğiniz boyunca yaşanan sorunlar çok daha kolay atlatılır.
Size değer verip vermediğini nasıl
anlarsınız? Onun yanında kendinizi özel hissediyor musunuz? Her zaman sizin
yanınızda olup, sizi koruyor mu? Yoksa başkalarının yanında size laf söylüyor
ya da size kendinizi kötü mü hissettiriyor?
Sorumluluk Sahibi: Yaşam dostu
olarak seçtiğiz adam maddi ve manevi sorumluluk sahibi olmaya hazır mı? Yoksa dışarıdan
adam gibi görünse de, annesinin eteklerinde çocuk olmaktan memnun ve sorumluluk
almak gibi hiçbir niyeti yok mu? Bazı erkekler evlenmek için yapılmamışlardır
ya da yetiştirilme tarzları bunu mümkün kılmaz. Umarım adam kılığında bir çocuğu
görünce tanırsınız. Aşktan gözünüz kör olduysa bu zorlaşır.
Hiçbir zaman bir çocukla evlenip ona annelik yapmak mutluluk getirmez. Ona annelik yaparsanız memnuniyetle durumu
kabullenir ama asla kadını olamazsınız. Annelik yaptığınız için sizi daha çok
sevmeyecek. Bir anneden beklediği gibi sürekli sizden birşeyler bekleyip
bunları hakkı sayacak. Bir hayat arkadaşı mı
istiyorsunuz yoksa sadece ihtiyaçlarını karşıladığınız bir çocuk daha
mı?
Cevresine Saygılı: Birlikte oldugunuz erkek
sevdiklerine yakınlarına nasıl davranıyor? Annesini azarlayan, kardeşi için
fedakarlık yapmayan sevgiliniz, evlendikten sonra sizi de aynı konvoya katacak
aklınızdan çıkarmayın. Restorandaki garsonu rezil edebiliyorsa, karşısına biraz
soğuk bir çorba çıkardığınızda başınıza ne gelecek acaba?
Güçlü: Stres altındayken
insanların gerçek yüzleri ortaya çıkar. Herşey güllük gülistanlıkken iyi bir
insan olmak kolaydır. Baskı altındayken olaylarla nasıl başediyor, olgun mu,
hayatta duruşu nasıl?
Mükemmel kadın olmadığı gibi mükemmel
erkek de yok. Evleneceğiniz erkeği kılı kırk yararak seçmeye kalkarsanız, hayal
kırıklığına uğrayabilir, yapayalnız kalabilirsiniz. Ama sırf evlenmek için bir
kocada bulunması gereken en önemli özellikleri de gözardı etmeyin. Yapılan
hatanın bedeli ömür boyu ödenir. Yeni nesil de bu bedeli ödemeye devam eder.
Doğmamış evlatların evliliğini bile etkiler verilen karar.
Elbette kendi kararınızı kendiniz vereceksiniz. Erkekler cok karmasık yaratıklar
değiller, kendilerini belli ederler. Siz yeterki önemli detaylara gözlerinizi
kapamayın.
29 Ekim 2013 Salı
Hayatın Şifresi
Hayat koşuşturmacası hiç bitmiyor, tersine her nesille daha da hızlanıyor. Bitmez bir yarış içinde kaybolup giderken, neyi neden yaptığımızı düşünmek için bile nefeslenemeden ömürler bitip gidiyor. Nedir hayatın anlamı?
Hayat büyük acılardan sonra mı anlam kazanır? Çünkü herşey yolunda giderken, bize lutfedilen birçok güzelliğin farkında bile olamıyoruz. Dönüm noktaları, köşe başları bu acılar mıdır? O zaman mı kıymetlenir sahip olunan? Acılar olmadan gelişilemez mi? Bir kelebeğin kozasından çıkarken çektiği zahmet gibi bir bedel midir acı cekmek, kanatlarımızın güçlenmesi ve özgür kalmamız için?
Çektiğiniz acıları, yasadığınız zorlukları sevin dostlar, bu acılar güzelliklere açılan bir kapı, mutluluğun tadını çıkarmanız ve şüketmeniz için yapılan bir hatırlatmadır.
Kalpten kalbe bir rica:
Temponu düşür
Hiç durup sokak aralarında olanlari seyrettin mi? Çocuklari seyredip, damda tıpırdayan yağmur damlasının şarkısını dinledin mi?
Neşeyle uçan kelebeğe dikkatle baktın mı? Kanatlarındaki muhteşem sanatla gözlerine bir ziyafet çektin mi?
Olduğun yerde dur ve nefeslen, içine çektiğin her nefesin farkına var, temiz hava ciğerlerini her doldurduğunda şükret.
Çok hızlı dansetme muzik birgün susacak.
Gün boyunca koşturup duruyorsun, hep ama hep mi acelen var?
Ne haber dediğin kişinin cevabını merak ettin mi ve o cevabı dinlemek icin vakit ayırdın mı?
Günü yatağına yattığında bitirebildin mi, yoksa hala kafanin icinde yapilacak binlerce şeyi mi taşıyorsun?
Yavaşlamalısın.
Hayat gercekten kısa, acele ederek gideceğin yere ulaştığında, alacagin keyfin yarısını çöpe atılmış bil.
Gün boyunca kaygılıysan, sabah aldığın hediye paketini açmadan attığını düşün.
Temponu düşür, hızlı koşman yolu kısaltmayacak. Merdivenin son basamağına kadar tırmanmayı başarmış olabilirsin. Umarım son basamakta yanlış yere tırmandığını farkedip üzülmezsin.
27 Ekim 2013 Pazar
Herşey Çok Güzel Olacak
Herşeyin kötü gittiğini düşündüğünüz an. Birçoğumuz deneyimlemiştir böyle zamanları. Size yok böyle bir şey, sadece bir yanılsama desem? Herşey çok kötü giderken aldığınız, baska bir konudaki sevinçli bir haber bütün kasvetinizi dağıtabiliyor. Sorunlarınız aynen devam ettiği halde, hiçbirşey düzelmediği halde, kendinizi harika ve hafiflemiş hissedebiliyorsunuz yeni bir gelişmeyle. Peki sorunlarınız aynen dururken, kendinizi nasil daha iyi bir ruh halinde buluyorsunuz? Yani yasadığınız sorunlara verdiğiniz tepki neye göre değişiyor? Aynı siz, farklı zamanlarda, farklı ortamlarda, hatta farklı yaşlarda farklı tepkiler verip, farklı hissedebiliyorsunuz.
Yaşadıklarınız, hissettikleriniz, belki de kendinizi içinde bulduğunuz cehennem, zihninizde ve içinden çıkılmaz değil. Değistirilemez de değil. Olaylari değiştiremeseniz de tepkilerinizi değiştirmek sizin kontrolünüzde. Hiç kolay olmadığını biliyorum, inanın biliyorum. Ama biraz çabayla mümkün. Peki nasıl mümkün?
1. İyi hissettiginiz şeyleri yapın.
2. Size kendinizi mutlu hissettiren dostlarla konuşun.
3. Sevdiğiniz, yapmak istediğiniz ama hep ertelediğiniz şeylerin peşine düşün. Şimdi hiç sırası değil demeyin, asıl şimdi tam sırası.
4. İcinde ızdirap cektiğiniz düşüncelere, insanlara ve duygulara sırtınızı donun. Siz uyurken bile basucunuzda bekliyorlar biliyorum. Yüreğinize öyle çöreklenmişler ki hiç bitmeyecek bir sıkıntı veriyorlar. Bitecek elbette, herseyin bir zamani var sadece. Bitecek güzel dostum, bitecek. Sadece zamana ihtiyacin var.
Bir günde hiçbirsey duzelmeyecek, bu süreci yaşayacaksin. Köşe başında hep seni bekleyecek de olsa seni daraltan ızdırabın. Gececek merak etme. Hicbirsey sonsuza dek surmez. Bu süreci sakince ve en az zararla atlatmaya calış. Kendini daha az inciterek, kendine daha şevkatli olarak. Sadece kendine zaman tanı. Cıkacaksın bu savaştan. Biliyor musun savaşların kazananı yoktur. Savaşa giren yara bere almadan birşeyler kaybetmeden cıkamaz. Bu yaşadığını alnının akıyla atlattığında, sen aynı sen olmayacaksın. Günahlarınla, sevaplarınla büyüyerek çıkacaksın bu savaştan. Düşeceksin ama kalkacaksın. Hatalar yapacaksın ama telafi edeceksin. Bu güç yaradılışında var. Tabi ki tekrar kalkacaksın, canın yansa da, yaralansan da kalkıp yürümeye devam edeceksin.
Yürü sadece, yürü. Arkandan kimin gelip, gelmediğine bakma, sadece yürü.YAPABİLİRSİN...ilk düşen sen değilsin. Ayağa kalkabilirsin. Herşey çok güzel olacak.
15 Ekim 2013 Salı
Iyi Bayramlar
İyi Bayramlar Sevgili Dostlar,
Hakettigimiz gibi guzel bayramlar yasayalim insallah. Sevgi degil mi hayatta olmamizin amaci? Cok sevelim, cokca da sevilelim bu hayatta. Sevincle karsilansin her merhabamiz. Varligimizdan butun dunya memnuniyet duysun.
Dunyada zararsiz olmak yetmez, varligimiz zenginlestirsin etrafimizi. Bir isik olsun, bir umut olsun, bir sifa olsun. Olsun da, kime olursa olsun. Bayramimiz kutlu olsun. Hersey hakedene, hakettigi kadar olsun.
Varligimiz guneste yanana golge, golgede donana gunes olsun. Bayraminiz bayram gibi senlikli ve sevincli olsun, sevdiklerinizle hayat bulsun. İyi bayramlar.
14 Ekim 2013 Pazartesi
Hedef Koymak
![](https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg-stajYN8gVC_Q1bNoQGU1hP6vmYrYkIWYcCgefKtt3BZhkSuBBbd_3gYZoWgcZjMYazEP9uWoWQ_yyJKQVfQMs41LtJT-L_gael8rrn2V0JIvDUrD7PiCh8cPiQ1n4KLNzJbsawQA7iM/s320/1071008_14843726+(1).jpg)
Başarı mekanizmasını en iyi harekete geçiren şey hedef koymaktır. Başarının iki temel şartı vardır: ne istediğini tam olarak bilmek ve de bunun bedelini ödemek. Ne istediğini bilmeyen ancak başkasının isteklerini gerçekleştirmesine yardım eder.
Hedefe ulaşmak için:
1.Neyi çok istediğine, ne yapacağına karar ver. İçinde güçlü bir arzu olsun. Çok fazla şeyi kısa sürede yapmaya çalışmak gerçekçi olmadığı için inancı zayıflatır. Makul olun.
2.Hazır olduğunuzda hedefinizin sizin olacağına inanın. Hedefi yazmak inancınızı güçlendirir. Bu hedefe ulaşmak istediğiniz tarihi de yazın. Bu tarihi 3 aylık ve bir aylık parçalara bölün.
3.Nerden gelip nereye gittiğini iyi bil. Gideceğin yer kadar, şu an bulunduğun yer de önemli.
4. Hedefinle arandaki bütün engelleri yaz. Işe en önemlisiyle başla. Diğerleriyle oyalanma.
5.Hedefine giderken ihtiyacın olan bilgi ve becerileri toparlaman gerekiyor.
6.Hedefine giderken doğru kişilerle yürümek işini kolaylaştırır.
7.İyi bir planın olsun.İyi bir plan öncelik sırsını belirleyerek başlar. Aynı anda pek çok şeyi yapmaya çalışmak sonuç getirmeyeceği için moral bozukluğu yaratır.Yapılacak en önemli iş ne, ona karar ver.
8.Başarılı olmak için sürekli hareket halinde olmak gerekir. Küçük ama başarıya giden hareketler sürekli olduğunda büyük sonuçlar yaratırlar.Temponu koru. Asla durma.
8 Ekim 2013 Salı
Sorunlara Çözümler
Küçük şeylere üzülerek en önemli
saatlerimizi harcıyoruz. Çoğumuz hiç önemsemememiz gereken şeyler için kendimizi üzüyoruz. Habuki, en guzeli, yaşamımızı, harcanan enerjiye değecek hareket ve duygulara adamak. Yani gerçek
sevgilere,büyük düşüncelere ve kalıcı ve anlamlı şeylere.
Üzüntü ve mutsuzluklarımızın büyük bölümü
GERÇEKLERDEN değil, HAYAL GÜCÜMÜZDEN
kaynaklanıyor.
Endişelendiğiniz şeyin gerçekleşme olasılığı nedir? Bir düsünün bakalım, bugune kadar endişelendiğiniz şeylerin kaçı başınıza geldi. Senaryo yazmayı bırakmanın zamanı gelmedi mi?
Peki, gerçek bir sorunla karşılaştığımızda ne yapalım?
1. Sorunu
ortaya detaylıca koyun.
2. Bu sorunun ya da başarısızlığın en kötü
sonucu ne olabilir?Gerçekleşebilecek EN KÖTÜ sonucu belirleyin.
3. Kendinizi, bu en kötü sonuca hazırlayın.Ve sonrasında bu durumu düzeltmeye
çalışın.
NASIL?
Çözmeniz gereken sorunla ilgili endişelenmeyin. Unutmayın üzüntü ve endişe konsantrasyonu bozar.
Önce konuyla ilgili bütün bilgileri toplayın. Gerçekleri kendi lehine uygun toplamayın. Çünkü
gerçekleri ararken genelde kendi beklentimize uygun olanları görüp, diğerlerini gözardı ederiz.
İnsanların düşünmekten kaçmak için
yapamayacağı şey yoktur. Kendimizi haklı çıkaran ve ön yargılarımızı
doğrulayan gerçekleri seçeriz inanmak için. Kişisel isteklerimize uymayanlar
ise bizi çoğu zaman öfkelendirir.
Doğru bilgileri toplamanın yöntemi ne olabilir?
Gerçekleri fark
etmeye çalışırken, bu
bilgileri kendinize değil, bir başkasına
topladığınızı düşünün. Böylece objektif ve serin kanlı olur, duygularınızdan
arınırsınız.
Bir savcı gibi davranıp
beklentilerinize ters düşen gerçekleri
de ortaya koyun.
Bütün gerçekleri
tarafsız bir biçimde
ortaya koymadan sorunları çözmek mümkün
değildir
Sorunu açıkça ortaya koymak karara
varmayı kolaylaştırır.
Gerçekleri ayrıntılarıyla ortaya
koyduğunuz takdirde sorun buharlaşıp kaybolacak ve çözüm kendi kendine
gelecektir.
Çözüm, tüm bilgiler
toplandığında tıpkı ekmek
kızartma makinasından fırlayan ekmek gibi ortaya çıkar.
Denemeye değer.
DİKKAT! Çözümün bir insanı
değiştirmekse, SAKIN DENEMEYİN! Değiştirebileceğiniz tek kişi kendinizsiniz.
Gerçekleri bir kağıda yazmak işleri
kolaylaştırır.
Kağıda ne yazalim?
1-Neden
endişeleniyorum?
2-Bu konuda ne
yapabilirim?
-Alternatif çözüm seçenekleri neler?
-Hangisi en iyisi?
3-Seçtigim çözümü uygulamaya ne
zaman başlıyorum?
4-Doğru kararı ver, karar verme
aşamasından sonra geriye dönüp
sorgulama. SADECE YAP! Bu noktadan sonra
kafa yormak ve düşünmek sakıncalı olabilir. İnsanın aklının karışmasına neden
olur.
Böyle zamanlarda
bir karar vermeniz ve asla geriye dönüp bakmamanız gerekir.
Tanrım, bana değiştiremeyeceğim
şeylere katlanma, değiştirebileceğim şeyleri çözme bu ikisi arasındaki farkı ayırdetme bilgeliği
ver.
Çin atasözü
Hepimiz, zaman
içinde değiştiremeyeceğimiz
hoş olmayan durumlarla karşılaşırız.
Böyle bir durumda
iki seçeneğiniz var:Ya
durumu kabullenip kendimizi buna alıştıracağız, ya da isyan edip çıldıracağız.
KAÇINILMAZI KABUL
EDİN
Zihin ancak en kötü
şeyi kabullenmeye hazır olduğunda tam anlamıyla huzura kavuşur. Olanları
kabullenmek, talihsizliğin sonuçlarına katlanmanın ilk adımıdır.
Üzüntü ve
endişeyle baş etmenin en iyi yolu,
kendinizi yapıcı bir işe vermenizdir.
İnsan beyni ne kadar kusursuz çalışırsa çalışsın aynı anda fazla şey
düşünemez.
Hiç kimsenin kaçınılmazla mücadele ederken
bir yandan da yeni bir hayat yaratabilecek gücü yoktur. Birini seçmek gerekir.
İçinde yaşadıklarınızı içinizde
yaşatmak zorunda değilsiniz.
Cennet de cehennem
de bizim içimizde bunu yaratan koşullar değil.
Batan güneşe ağlamayın. Güneş yeniden doğduğunda
ne yapacağınıza karar verin.
-DALE CARNEGİE
Karanlık olmasaydı, aydınlığın ne önemi olurdu? Üzülmeyin, iyi olacaksınız. Sevgiyle kalın...
KAYNAK: Üzüntüyü Bırak Yaşamaya Bak Dale Carnegie
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)