Sayfalar

16 Haziran 2013 Pazar

Kariyer ve Kitap

Yüzlerce kişi aynı universitenin, ayni bölümünden, aynı eğitimi alarak mezun oluyor, fakat her biri kariyerlerinde farklı yerlere geliyor. Bu farkı yaratan nedir acaba?


“Düşünce şekliniz nedeniyle bugün bulunduğunuz yerdesiniz” diyor Napoleon Hill. Sanırım kariyerlerimizde basamaklarını çıkmaya ilk başladığımız yer düşüncelerimiz.

Biz üniversiteden ilk mezun olduğumuzda, kariyerlerimizde hayal ettiğimiz noktalara gelmenin sadece çok çalışarak gerçekleşeceğini düşünmüştük. Evet, çok çalışarak ilerledik, ama aile hayatına girmemiz ve çocuklarımızın sorumluluğunu almamızla birlikte, hayatımızda öncelikler ve çalışma saatlerimiz bir anda değişiverdi. İşin ilginç tarafı, çocuklarımızın hayatımıza girmesiyle beraber, beklenenin tersine, bizim kariyerlerimizdeki ilerleme hızımız da artmış oldu. Bunu sıkıntıya girmemizden dolayı, arayışa girip, herzaman yaptığımız şeyleri değiştirmek zorunda kalmış olmamıza bağlıyoruz. Azalan zamana rağmen iş performansının arttrılması mümkündür.

Sürekli ayni şeyleri yaparak farklı sonuçlar beklemek mantıksız. Düşüncelerimizi değiştirmeye nereden başlayacağımızı bilmeden, farklı bir bakış açısı bulmak hiç kolay değil. Şansliysak varmak istediğimiz noktada olan örnek aldığımız bir insan bize tavsiyelerde bulunup yol gösterebilir. Yolu bilen biriyle aynı adımları atmak işimizi oldukca kolaylastirir. Birçoğumuz bu kadar şanslı değiliz malesef. Bu durumda sessiz akil hocalarimiz, kitaplardan yararlanmak da doğru yolu bulmamıza yardımcı olabilir. 


Düzenli kitap okuma alışkanlığı olan kişiler olarak ne okuduğumuza dikkat ederiz. Yüzlerce kitap arasında doğru kitabı seçmek kolay değil, yanlış kitaplarla vakit kaybetmek yerine, tavsiye üzerine okumak, o an ihtiyacımız olan kitapla buluşmak inanılmaz derecede zihnimizi açar. 


Kitapların bir mucize eseri, tüm söylenenleri yaptığımızda, hayatımızı bir anda değiştirmediği kesin. Verilen sihirli formüller birkaç hafta mükemmel sonuçlar verirken, edindiğimiz yeni aliskanliklar her zaman kalıcı olmayabiliyor. Kitap okumanın ve okuduklarımızdan yararlanmanın da bir yöntemi olduğunu düşünüyoruz. Her okuduğumuz kitaptan beklentimiz, bizi en etkileyen bir fikri seçip uygulamak. 


Bizim keşfettiğimiz, kitaplardan beklentimizi çok yüksek tutmazsak, kitap okuma hevesimiz artıyor ve zamanla daha farklı düşünmeyi ve tepki vermeyi öğreniyoruz. Sorunlar karşısında bakış açımız değişiyor ve tutumumuz daha iyiye gidiyor. Okuduklarımız yavaş yavaş bilinçaltımıza işliyor. 



Kariyer ve iş yaşantisiyla ilgili beni (Tuğba) etkileyen kitaplardan biri de Jeff Olson isimli yazarın “Keskin Kenar” kitabıdır. Basarili insanlar basarisiz insanlarin yapmak istemediklerine gönüllü olanlardır diye başliyor söze. İstediğin şeyi almak için karşılığında ne vereceksin, nelerden vazgeçmeyi göze alıyorsun? Başari tesadüfen veya şanseseri gelen birşey değil. Bir bedeli var. Yapilmasi gerekenler çok büyük, yapması çok zor işler değil diyor yazar. Başarı basit detaylarda gizlidir. Yapması kadar yapmaması da kolay basit seyler. Sağlıklı olmak için hergün bir elma yemek de kolay, yememek de. Bu basit şeyleri yapmamak neden tercih ediliyor? Genelde yapmamak, yapmaktan daha kolaydır. Zaman içinde sürekli tekrarlanan, basit, olumlu bir eylem fark yaratacaktır. Yada yapmamak aleyhinize çalışacaktır.



Napoleon Hill isimli yazarın “Gerçek Zenginliğe Ulaşma Sanatı” kitabında şöyle bir ifade yer alır: "Dikiş tutturamayan iki tur insan vardır. Birincisi kendine söyleneni yapmayanlar, ikincisi ise kendisine söylenenler dışında hiç birşey yapmayanlar”. Bir sonraki yazımızda zihinsel tutumla kaldığımız yerden devam edeceğiz. Sevgiyle kalın.
Tuğba ve Fulya


13 Haziran 2013 Perşembe

Çocuk Yetiştirmede Öncelikler

İyi çocuk yetiştirmek kavramı her anneye göre değişiyor. Nasil bir çocuk yetiştirirsek kendimizi başarili sayabiliriz? Elimizdeki bu küçük insanlari ne ile yogurup şekillendirebiliriz? Günümüz toplumunun bizden beklediği çocuk insan doğasina uygun mu yoksa bir robotu mu andırıyor?

İki dil bilen, bir enstruman çalan, bütün dersleri iyi, sinav başarısı yuksek, yemeklerini yiyen, sözümüzü dinleyen, uslu cocuklar mi bizim hedefimiz? Kariyerden ve toplumsal statüden başka bir amaci yok mu hayatın? Kariyer anlaminda bugün cok iyi noktalarda olanlarimiz hayatta basarili sayiyor mu kendini?

Küçüklerimizi yetiştirirken onlara ne mesajlar veriyoruz? Kendilerini sevmeyi öğretiyor muyuz? Onlarin kendileriyle pek de bir sorunlari yok aslinda, sorun bizim onlardan daha fazlasını istememiz çoğu zaman.

Benim beklentim de çocuklarimin iyi bir kariyeri olmasi . O zaman sistem onlari daha az ezer. Ezilen, altta gureşen olmalarini elbette istemiyorum. Ama önceligin ne olmasi gerektigine bir karar vermeliyiz. Önceligim, çocuklarimin kendisiyle anlaşabilen , kendisini kabul eden , kendisini taniyan, gücünün farkinda bireyler olmasi. Kendini avutabilmeli, telkin edebilmeli en ufak bir sorunda yıkılmamalı. İnsanlari iyi tanımalı yargılamamalı, anlayişli ve merhametli olmali. Empati kurmali ve insan iliskilerinde tam bir uzman olmali. Bunlar hayatin her alaninda onu başarili yapacaktir. Hepimizin işi insan degil mi ?

Enerjimizin çoğunu bozdugumuz ilişkileri düzeltmeye calışırken harcamiyor muyuz? Gerek iş yaşantimizda, gerek özel hayatimizda bizi en cok üzen yıpratan insanlarla yaşadigimiz anlamsız sürtüşmeler degil mi? Sevilen bir insan olmak en büyük tatminlerden biri hayatimizda. Bize güç veriyor sevilmek. Kendimizden memnun oluyoruz insanlari anladikça . Kendisinden memnun, güvenli, mutlu ve huzurlu bir birey nasil başarısız olabilir ki.

-Tugba

12 Haziran 2013 Çarşamba

Giyinme Sanati




Evet suçluyum. Yillarca çula çaputa para yatirip dolaplarımda kalabalik yapmalarina izin verdim. Baktım hepsini toplasan bir servet ediyor ama hala giyecek birşey bulamıyorum, bu iste bir yanlis var dedim. Şu an alisveris felsefem "cok hosuna gitmedikce hicbirşey alma." En ufak bir şuphen varsa hemen bırak, kimseye fikrini sorma, emin değilsen kesinlikle alma.

Öncelikle, aldiğin kiyafeti ne ile takım yapacağını düşünmek lazim. Doğru pantolonu alana kadar bluz dolabinda beklemesin. Ya da benim akıllandiktan sonra yaptigim gibi, belli renklerin uyumunu kullanarak alısveriş yapabilirsiniz.

Dolabima girecek her bir parca once bunu hakketmeli, koleksiyon parcasi gibi iyice düşünülerek seçilmeli. Ucuz yada indirimde diye idare eder parcalar almak akilsiz yatirim yapmaya benziyor bence. Önceleri o kadar cok parça alip, giymedim ki , şimdi alisverislerimi bir koleksiyoncu edasiyla yapiyorum. Yillarca giyebilecegim özellikte, harika parçalar yavaş yavaş bir araya geliyor.

Ev icinde ne giydigimiz de cok onemli. Her zaman özenli giyinmeye calisirim, özensiz gezmem. Özellikle son birkac yildir cocuklar buyuyup uzerimi yemek listesine dondurmedigi icin daha rahat giyinebiliyorum. Ev kiyafetlerim önemlidir, aynaya baktigimda moralim yukselmeli. Örnek aldigim guzel insan, tam bir İstanbul hanimefendisi olan esimin teyzesi. 80 yasina yaklasirken kendine ozeninden hicbirsey kaybetmedi. Her sabah kalkar, makyajini yapip guzel bir sekilde hazirlanmadan odasindan cikmaz, evde giydigi ayakkabilari bile cok hoştur. Güzel bir örnektir hayatimizda hoslugu ve hanimefendiliğiyle.

Hickimsede olmayan degisik kiyafetlere ayri bir duskunlugum var, onlari arar bulurum. Kiyafet benim icin yatirimdir, zaman veririm, uygun buldugumda para yatiririm. Gereksiz pahali seyleri asla almam cok ozel olmadikca. Ben yillarca vazgecmeden kullanabilecegim, modasi gecmeyen ozel parcalar ararim. Guzel bir beyaz gomlegin asla modasi gecmez. Mutlaka hos kesimli bir kac siyah pantolonum vardir, hayat kurtarir. Farkli bir ceket ne klasik, ne siradan, arar bulurum. Ayakkabi ve botlar tam bir sanat eseri ve rahat olmali.



Cantam kimsenin taktigina benzememeli. Kolay bulunmuyor, buldugumda dusunmeden alirim. Birkac giyimden sonra begenmeyecegim bir suru giysiye para yatirmak yerine, az ama yakisan, kaliteli parcalara yatirim yapmamin sonucu dolabimdaki kalabaliktan ve hergun ne giyecegim diye dusunme derdinden kurtulmami sagladi. Alisveris sadece parayla yapilan birsey degil, biraz da akillica yapilmali diye dusunuyorum.






Tugba-

11 Haziran 2013 Salı

Öfkeli Anne


​Öfkeli anne, yorgun anne, suçluluk duyan anne mükemmeliyetçi anne, evhamli anne. Aslinda hepsi birbiriyle bağlantili. Anne tukendigi anda bir yerden patlak veriyor. İnsan ustu olmak gerekiyor mukemmel bir anne, mukemmel bir es, mukemmel bir evlat ve mukemmel bir arkadas olmak icin. Bunu yapmaya calisirken hep birseyler eksik kaliyor, bir turlu yetismiyor. Öfkeye kapilip heryerden çekistirildigi hissine kapiliyor insan.

Once biraz daha rahat olmak gerekiyor galiba. Bunun yolunu buldugumu soyleyemem ama mukemmel anne diye birseyin olmadigini öğrendim. Bu beni biraz rahatlatiyor.

​​Kendini tamamen rafa kaldirip, sacini süpürge eden, sadece evlatlari ve ailesi icin yaşayan anne mukemmel anne degil bana gore. Çünkü bu fedakarligi yaptigi herkese karsi biraz ofkeli ve onlardan buyuk beklentileri var bu annenin. Çünkü hayatini onlara adamis. Herkes kosesine cekildiginde elinde kendinden baska birsey kalmayacak ve onunla ne yapacagini bilemeyecek. Çevresinde kendisine, hizmetine, sevgisine bagimli insanlar istemesi dogal. Hayati ertelerken, en değerli şeyini, yani “hayat dengesini" kaybettiginin farkinda bile degil. Hayat dengesini kuramazsak, huzuru bulmak cok zor. Ayni anda butun sapkalari giymeyi ogrenmek gerekecek. Endiselenmeyin, bu sinavdaki butun sorulara yetecek vakit var, sadece paniğe kapilmamak lazim. Sadece zamanla ilgili değil hayat dengesini saglamak.


Ben iyi olmazsam karsimdakine kendini nasil iyi hissettirebilirim. Kendime, ihtiyaclarima deger vermezsem, karsimdakine nasil deger verebilirim? Eger beklentiler, ihtiyaclar karsilanmazsa, en dogal tepki öfke olacaktir. Kendimizi bu duruma sokmamak icin, kendimize acimasiz davranmayalim. Kendine iyi davranmazsan baskasindan iyi davranis beklemek bos bir istek olur.


Öncelikle mükemmel anne olmaya calismayalim. Elimizden geldiğince doğrulari yapmaya calismak caba harcamak bizi iz uzerinde tutacaktir. Deneye yanila kendi ailemizin doğrularini bulacağimiza ve bir aile kültürü oluşturacagimiza inanıyorum.

Herşeyi mükemmel yapmam gerekmiyor, ben yine de iyi bir anneyim.

Tuğba-

10 Haziran 2013 Pazartesi

Güne İyi Başlamak için 5 Altın Kural



Kim her sabah yatağın sağ tarafından kalkmak istemez ki? Esther ve Jerry Hicks çiftinin yazdığı, henuz Türkçe’ye çevirilmemiş olan “Para ve Çekim Yasası” kitabından aldığım bir ders bugüne kadar oldukça işime yaradı.

Sabah kafanızda olumlu düşünceler ve iyi hisler olmadan kesinlikle yataktan çıkmayın. İyi bir güne başlamak icin yapabileceğimiz çok basit ama etkili bir yöntemdir bu.

Özellikle sabah erken kalkıp, iş, güç ve binbir stresi beraberinde getiren bir güne başlarken, olumlu düşüncelere odaklanmak çok önemli. Benim en büyük şansım, miniklerimin erkenden uyanıp, yanıma gelmeleri ve sabahı benimle karşılamaları. Onlarin yumusacık yanaklarını, mis kokulu saçlarını öpe koklaya başladığım sabahlar tabi ki keyifli ve mutlu bir günle devam ediyor. Yataktan olumlu hislerle kalkmak dışında, bir gün önceden yeni güne yapılan hazırlık da, güne iyi başlamamızda önemli bir rol oynuyor. İşte, güne iyi başlamak için uygulamaya çalıştığım 5 altın kural:


1. Bir akşam önceden ertesi gün için iş planınızı gözden geçirin. Çok detaylı olması gerekmiyor. Eğer bir planınız ıyoksa, gun içinde yapmak istediğiniz, iki ya da üç önemli işinizi belirleyin. Bu konuya beş dakika ayırmaniz yeterli olacaktır.

2. Yatmadan önce giyeceklerinizi hazırlayın, sadece giysiler değil, çorap, ayakkabı ve takı gibi bütün aksesuarlar dahil. Size kendinizi güzel, güçlü ve güvenli hissettirecek bir kıyafet seçin.

3. Saatinizi kurun. Geç uyanmak, ve koşuşturarak hazırlanmak günü iyi başlamanızı çok zorlaştırır. Deneyimlerle kanıtlanmıştır.

4. Yataktan kendinizi iyi hissetmeden kalkmayın. Yapabileceğiniz en küçük şey zorla da olsa gülümseyip, ben çok mutluyum, beni harika bir gün bekliyor diyerek kalkmak,ve sükrettiğiniz biriki şeyi kendinize hatırlatmak olabilir.

5. Evden çıkmadan, eşinize, çocuklariniza ya da diğer sevdiklerinize sarılın, iki saniyelik bir sarılma değil, yeterince vakit verin buna. Daha da iyisi, onlari öpüp, güzel bir söz söyleyin. Başka bir insanı mutlu etmek inanın ki sizi daha da mutlu edecektir.

Mutlu Sabahlar!

Sevilen Anne, Mutlu Cocuklar




Son günlerde en cok aklima takilan konu cocuklarımı ne kadar eğitebildiğim. Kafamı sıklıkla kurcalayan bu konu okullar kapanırken daha da oncelikli bir hale geldi. Huzursuzlugumun sebebini, yani sorunun ne oldugunu aramaya başladım. Bir sorunu çözerken attigim en yararlı adim, sorunun ne oldugunu iyice anlamaktır. Bulacağım çözümlerle ilgili zihnimi açan kendime sorduğum sorular oluyor. Sorun nedir? Neden istediğimiz noktada değiliz? Bir cok konuda başarılı, güçlü, sabırlı olabilirken, çocuklarım ve ailem için aynı performansı gösterebiliyor muyum? Bu soruların cevabını ararken bir takım kitaplar okumaya ve dostlarımdan fikirler almaya basladım.


Son okudugum üç kitaptan beni çok etkileyen ve oldukca basit bir cozum cikti, bu sevilen bir annenin iyi evlatlar yetiştirebileceğiydi. Sende olmayanı bir başkasına veremezsin elbette. Ayrıca biz kendimizi iyi hissetmezsek yaptığımız herşey bir tiyatro oyunundan öteye geçemez . Ve o küçük insanlar sandığımızdan daha zekiler. Sanırım işe çocuklardan çok kendimizle başlarsak daha kalıcı çözümler bulabiliriz.


"Kendimizi nasıl daha iyi hissederiz?" Bu derin konuyu bir başka bölüme bırakalım ve devam edelim.


Sevilen  anne  kavramı  ne demek? Esi tarafından sevilen kadın, kendini oldugu gibi kabul edip seven kadın, yaptıkları önemsenen kabul gören kadın...iş git gide karmaşıklaşırken biraz da çözülüyor sanırım. Sorunları bulmak çözümlerin önemli bir kısmı demiştik, yani FARKINDALIK!


Eşler arasındaki ilişki çocukların huzurlu sevgi dolu bir ortamda yetişmesinde oldukça önemli. Bir zamanların eşim önce gelir tartışmasını hatırlayın. Belki de azıcık doğruluk payı var mıydı? Eşimle aram soğuksa, huzursuzsam daha hosgörüsüz, huysuz ve mutsuz dolaşıyorum ortalıkta diyebilir miyiz? Bazen kendime soruyorum eşimle ilgili konularda haklı mı olmak istiyorum mutlu mu? Biraz alttan almak mı iyi, sonuna kadar hakkımı arayıp, dogrulugumu ispatlamak mi? Her ikisini de deneyecek kadar uzun süredir evliyim. Bu sorular zihnimi açmak ve düşünmek için sorduğum sorulardan ufak ornekler. Bu yöntemi denemenizi öneririm . Doğru cevapları bazen arayarak bazen de gözümüzün önünde, burnumuzun tam dibinde buluyoruz.



Erdogan Calak’in 7\24 ANNELİK kitabındaki birkaç cümle ilgimi cekti. Erkeğin eşine annelik etmesi kısmı önce ilginç sonra da mantıklı geldi. Sağlıklı bir annelik için kadının eşinden sevgi almasi gerekir diyor yazar. Karıkoca ilişkisindeki sevginin varligi kadının annelik kapasitesini etkiler. Aynı kadının çocukları arasında bile, doğurduğu döneme, yaşına, durumuna göre farklılıklar olur diye ekliyor kitabın yazarı. Eşlerin birbirine yatırımı ne kadar yüksekse çocuklarına yapacağı yatırım ve dolayısıyla verecekleri sevgi o oranda yüksek olacaktır diye devam ediyor.


Bu ortamı sağlamak tek başına yaptığımız diğer işlere benzemiyor. işin içine bizi sevmesi gereken bir erkek ve işbirliği giriyor. Böyle yapman gerekiyor hadi bakalım demek de çok mümkün değil. Yani işbirliği için ilk adım yine anneden olmalı diye düşünüyorum. Iyi birşey duymayacağını, eleştirileceğini bilen hiçbir erkek egosunu cebine koyup sizinle müzakere masasına oturmaz. Unutun bunu. Başka bir yolunu bulmak gerekiyor. Erkekler ne ister gibi derin bir konuya çocuk yetiştirmekten nasıl geldik gördünüz mü? Mutlu anne=mutlu aile= mutlu erkek= mutlu çocuk denkleminde bir umut olabilir. Bunu nasıl basaracagiz?  Evdeki huzur için gereken altyapiyi olusturacak iki ana malzeme oncelikle seven bir baba,  daha sonra da huzurlu bir anne.



Yarın öfkeli anne kavramı ile devam edelim…
 

Tugba-

9 Haziran 2013 Pazar

Hosgeldiniz

Tugba ve Fulya kardeslerin bloguna hosgeldiniz. Amacimiz calisan birer anne olarak sizlerle deneyimlerimizi ve kesfettigimiz kariyer ve hayata dair yararli bilgileri paylasmak.

Ikimizde kitap okumayi, kendimizi gelistirmeyi ve ozellikle de ogrendiklerimizi paylasmayi cok severiz. Iste bu yuzden, blogumuzu bugun acmis bulunuyoruz. Hos geldiniz.

Tugba ve Fulya, haydi is basina...

Okullar Kapanirken


Calisan annelerin kabusu yaz tatili. Her bir dakikalari kiymetli guzelim cocuklarimi  isleyecek, egitecek birikimlerimi onlara aktaracak ne kadar vaktim var acaba?

Yakin zamanda farkettim bu vakitle ilgili degil. Onlara ayiracak yarim saat bile oldukca yeterli olabilir. Sorun enerji. Vaktimiz var da halimiz yok ugrasacak. Enerjimizi yiyip bitiren o kadar cok seyle dagiliyoruz ki. Baygin dusmus bir annenin o yarim saatte kendini ifade etme sansi yada tahammulu kalmiyor. Bos gozlerle dinliyormus gibi yapip kafa salliyoruz onlara. Nasil daha enerjisi yuksek bir hale gelebiliriz. Farkindayiz aslinda o yarim saatte yapacagimiz isi bu dunyada bizim yerimize kimse yapamaz.

Gecenlerde yorgun yorgun oglumla raylari doseyip tren oynarken esimden gonlumu alan hos biriki soz duydum. bu iltifat sanki 220 voltluk bir elektrik gibi carpti beni. O kadar gule oynaya vakit gecirdik cocuklarla. Nasil bir anda degisiverdim, o kadar yorgunluk  nereye gitti anlamadim. Demek ki insan yorgun olsa da bir anda enerjiyle dolabiliyor. Bunun baska yollari da olmali. Aramaya basliyorum merak etmeyin...
Cocuklarimizi is olarak gormeden nasil enerjiyle dolu olabiliriz ? En onemli isimizi ihmal etmeden hakkiyla nasil yapabiliriz? Cevaplari aramaya devam ediyorum deneme yanilma yoluyla yapilacak bir is degil annelik ama hicbirimiz profesyonel meslek olarak yapmiyoruz anneligi, bu yolda yururken duse kalka biraz da   el yordamiyla. Tek bildigimiz annemizden gordugumuz teknikler. Sartlar oylesine farkli ki bugun ise yaramiyor, hepsi islemiyor. Terlik firlatarak, kas goz isaretleriyle yada masa altindan cimdiklerle artik bu isler yurumuyor.

Gecenlerde masamda goz attigim annelikle ilgili bir kitabi goren hastam ise yariyor mu diye sordu, bilmiyorum ama beni konuyla ilgili tutuyor dedim. Amacim bana biraz fikir vermesi. Hakikaten okudugum seyle ilgili daha fazla kafa yordugumun farkindayim  En azindan bir seylerin eksik oldugunu farkediyorum.butun yazilanlari uygulamak degil amacim. Biraz kafa yormak bu ise. hepimizin cocuklari aile yapisi farkli. Hepimizin yontemleri tabi ki farkli olcak.  Her kitap bana bir fikir verse yeter. Ozellikle turk yazarlari tercih ediyorum cocuklar ve aile ile ilgili kitaplarda. Birkac noktadir her kitaptan bana kalan. Bir dostun dedigi gibi ,insan bu kitaplarin hepsini uygulamaya kalkmamali bir cumleyi hayatina soksa yeterli.

Bu kitaplardan beni etkileyen altini cizdigim yerleri paylasacagim sizlerle. Satir aralarinda bulduklarimi yorumlayacagim izninizle.

Tugba-