Sayfalar

28 Ocak 2014 Salı

Sev Beni



Anne bana sevmenin ne demek olduğunu anlat. Dünyamı  senin beni sevdiğin gibi seveceğim. Baba beni öyle çok sev ki, güvensizlik hissinden ileride hata yapmayayım. Sizden öğreneceğim sevmeyi yıllar içinde. Sizin bana olan sevginiz ve beni koşulsuz şartsız kabullenişiniz beni şekillendirecek.

Sizin dünyanıza doğdum, bir başkasınının dünyasına değil. Pencerem, kapım uzun bir süre size açılacak. Beni şartsız, koşulsuz sever misiniz? İstediğiniz kalıplara uymayabilirim, her istediğinizi yapmayabilirim, beni eleştirerek, zorlayarak düzeltemeyebilirsiniz... Yine de sevebilir misiniz?

Ben siz değilim, yapamadıklarınıza ulaşmak icin gelmedim bu dünyaya. Ben sizin kendinizi ifade etmek için son şansınız hiç değilim, ben sadece benim. Ben bir seçim değilim, ben de sizi seçmedim...dünyaya geldim, ben size bir hediyeyim, ben size emanetim, sizin değilim. Hayatta başka hiç kimsenin yapamayacağı tek bir işiniz var. O da bana ebeveyn olmak. Yerinize hiç kimseyi koyamam. Kimseden bekleyemem.

Hayata karşı ayakta güçlü durmak zorundasınız, size yaslanmak zorundayım uzun bir süre. Sabırlı olmak zorundasınız, ben 30 yaşında değilim, hata yapabilirim. Yaşımı yaşamama sabretmelisiniz.

Gün içinde herkese kibar ve anlayışlıydınız. Eve gelince mi tükettiniz sabrınızı ve anlayışınızı. Esas işiniz "ben" im. Neden enerjinizden ve sabrınızdan eve gelirken biraz da bana getirmediniz? Yorgun olmanızdan yoruldum. Sıra bana geldiğinde ben yuvadan ucmus olacağım. Sadece vaktiniz olduğunda bana ayıracaksanız, ben boş vakitler için değilim. Hayatın en karmaşık ve yorucu olduğu gençlik yıllarınızda çocukluğumu kaybetmeyin. Sadece beni sevin.

22 Ocak 2014 Çarşamba

Güllerini Bugün Koklayanlardan mısınız?





Dale Carneige'nin güzel bir sözü gözüme çarptı, paylaşmak istedim:

"İnsan doğası hakkında bildiğim en trajik şeylerden birisi de hepimizin yaşamı erteleme eğiliminde olmamızdır. Bugün penceremizin dışında açan güllerin tadını çıkarmak yerine, ufuktaki sihirli gül bahçesini hayal etmeyi tercih ederiz."

Pencerenizden kafanızı uzatıp, güllerinizi keyifle izleyip, kokularını içinize çekmeniz dileğiyle. Hayat koşuşturmacasını arada bir ağır çekime almadan bunu yapmak çok kolay olmuyor sanırım.


16 Ocak 2014 Perşembe

Başarı için Yedi Adım





Keyifle okuduğumuz yazarlardan biri olan John C. Maxwell’e göre Başarı için Yedi Adım:

1) Her gün kendinizi geliştireceğinize dair bir söz verin.

2) Sonuçlardan çok sürece değer verin

3) İlham için beklemeyin

4) Keyfinizi, yeni fırsatlar için feda etmeye hazır olun

5) Hayallerinizi büyük tutun.
 
6) Önceliklerinizi planlayın

7) Yükselmek için bazı şeylerden vazgeçmeye hazır olun

2014’e yeni girmişken denemeye değer. Ne dersiniz?

11 Ocak 2014 Cumartesi

Yemeyen çocuk için öneriler



Bir önceki “Yemeyen Çocuk” yazımızda, iki miniğimin az yeme problemlerinden ve bu problemin çözümünün annenin psikolojik durumuyla oldukca yakından ilgili olduğundan bahsetmiştik. Bu yazımızda, yemeyen oğlumu, yemek yemeye nasıl alıştırdığımızdan ve çocuk psikiyatristinden aldığımız bilgilerden bahsedeceğim.

Oğlum için uzmanımızın önerdikleri ve bizim uyguladıklarımız:

1. Çocukların bebekliklerinden itibaren edindikleri yemek yeme alışkanlıkları, tüm yaşamları boyunca takip edecekleri yeme alıskanlıklarının temelini oluşturuyor. Yani masada ailece yenen bir yemekle, televizyon karşısında yenen yemek arasında ki fark çok büyük. Sağlıklı yeme alışkanlığı sadece vücudun beslenmesinden ibaret değil, ruhun da beslenmesiyle ilgilidir. Çoğu zaman obezitenin sebebi de, insanlarin yemeğe aç olmasindan değil, manevi eksikleri, açlıkları ve tatminsizlikleri yüzünden değil midir? Çocuğunuzu beslerken, yemeğin sosyal boyutunu unutmayın. Çocuklarınızın huzur içinde, anne babayla sohbet ederek yedikleri yemeğin yararı, sadece boğazlarından geçen lokmalardan ibaret değilmiş anlaşılan.

Uzman doktorumuzun bize ilk önerisi: Yemeği ailecek düzenli saatlerde yeyin. Yemek yerken sohbet edip, yemeği keyifli bir hale getirin.


2. Cok uzatmayın. Sırf çocuklar yemeklerini yemiyorlar ya da oyalanıyorlar diye saatlerce masada oturmayın. Bize önerilen süre 30 dakikaydı. Yemeğini yiyen yer, yemeyen aç kalkar.


3. Sakin olun ama ceza verin. Çocuklar, masada huysuzluk yapıp, yemeklerini oraya buraya atarlarsa, yemek süresi durdurulup, çocuga ceza verilebilir. 18 aylıktan sonra çocuklar, verilen cezayı anlayabilirmiş.


Nasıl ceza vereceğiz? Öncelikle bağırp cağırmayacağiz. Çocuk, sandalyesinden kaldırılıp, ya kendi odasında, ya da sizin belirlediğiniz guvenli bir yerde bırakılır. Orada oturararak ya da ayakta sabit kalması gerekiyor. Ağlarsa, ağlamasinin bitmesi beklenir. Ve yaşıyla eşit dakika da kendi haline bırakılır. Örneğin, iki yaşındaki çocuk, ağlamayı bıraktıktan sonra iki dakika ceza köşesinde bekletilir. Başlarda cok ağlıyorlar, ya da oturttuğunuz yerden kalkıyorlar, ama bir sure sonra çözüyorlar ne yapmaya calıştığınızı. Onlar kalktıkca, köşelerine geri oturtun. Cezaya koymadan önce ne olduşunu, neden ceza aldıklarını açıklayın, cezaları başladıktan sonra konuşmayın, veya hislerinizi yüz ifadenizle belli etmeyin. Kesinlikle gülümsemeyin, ya da kızgın bir ifadeyle bakmayın. Arkanızı dönmeniz en kolayı olur. Bizim evde ceza işlerinde eşim daha başarılı olduğu için, başlarda ondan yardım almıştım. Çocuk alıştıktan sonra hiç ağlamadan cezasını kabul ediyor zaten.


4. Gözünü doyurmayın. Çocuğunuzun önüne kocaman bir tabak dolusu yemeği koyup, hadi bakalım bitir tabağındakini demeyin. Ufak porsiyonlarla, en az üç seçenek sunun. Hangisini istiyorsa ondan yemesine izin verin. Yedikçe, daha yemek isterse biraz daha koyun. Bir çocuk için, önüne konan yemeği bitirmesi büyük bir gurur kaynağı. Hem siz de çucugunuz yemeğini bitirdikçe kendinizi çok iyi hissedeceksiniz.

5. Kendisinin yemesine izin verin. Biraz döküp saçsalar da, yemeğini kendi yiyen çocuk, çok daha sağlıklı beslenir ve kendine güveni artar.

6. Sırf yemek yedi diye ödül vermeyin, ya da onu övmeyin. Ne kadar yediğini değil, yemek yerken kullandığı becerilerini ve değisik yemekleri denediği için cesaretini takdir edin. Aferin kızıma, çok güzel tutuyor kaşığını, ya da sütünü dökmeden çok guzel içtin, kabaktan denediğin için seninle gurur duydum gibi takdir dolu cümleler daha konuşmayı bilmeyen ufaklıkları bile çok mutlu ediyor.

7. Çocuklarinizi yemekle ödüllendirmeyin ya da cezalandırmayın. Bu obeziteyle sonuçlanabilir. Yemek bir ödül ya da ceza değildir.

8. Bazı çocuklarda, yemeğin kıvamından dolayı öğürme refleksi olabilir. Benim oğlumda ilk birkaç yıl bu sorun vardı. Yemek hazırlarken, cocuğunuzun hassas olduğu konulara dikkat edin.

9. Çocukların açlık ve doyma hissini öğrenmeleri çok önemli. Bizim yaptigimiz iki hatadan biri, çocuğu çok sık beslemeye kalkışıp, acıkmasına ve bu hissi öğrenmesine fırsat vermemek, diğeri ise kaşıkla, oyunlar oynatarak yedirip, doyma hissine ulastığında bunu farkedip, durmasını engellemekti.

10. Hep aynı yiyecekleri yemeyi tercih etseler de, arada bir yeni bir yemek sunun. Yeseler de yemeseler de buna devam edin. Cocuklarımız da bizim gibi karar degistirebilir. Köfteyi sevdirmek icin ne diller doktugum oğlum, bir gün mutfağa gelip, ben köfte çok severim, sen neden hiç yapmıyorsun dediğinde yaşadığm şoku tahmin edebilirsiniz.

11. Yiyeceklerine kalori ekleyin, ama eklediğiniz kaloriler boş olmasın. Yani şeker yüklü bir meyve suyu yerine, ballı süt, krakerlerini batirip yiyebileceği tam yağlı yoğurt, humus, kaymak bunlara bazı örnekler.

12. Sizin tabağınızdan yemesine izin verin. Her nedense bu yaşlarda, sizin yediğiniz ictiğiniz çocuklarınızın ilgisini çeker. Kendi yemeğinizi onlarla birlikte yerken, ilgilerini çekerse, sizing tabaginizdan atıştırmasına izin verin.

13. Yaratıcı olun. Bezelye, havuc, salatalık, zeytin, mısır kullanarak yemeklerini bir sanat eseri haline getirebilirsiniz. Yemeklerinin üzerinde bir gülen yüz, bir çicek, adlarinin baş harfi onları mutlu edecektir. Hatta yemeklerini birlikte süslemek, ilerde hatırlayacakları güzel anılardan biri olacaktır.

Tabi ki bütün bu önerileri uygulamadan once atlamamanız gereken bir şey var. Duygularınıza hakim olun. Gene hiçbirsey yemeyecek diye oturmayın masaya. Umudunuz hep yüksek olsun. Yüzünüz de gülsün. Güler yüzlü bir anneyle yenen yemekten daha lezzetlisi var mıdır?

8 Ocak 2014 Çarşamba

Amerika Seyahati-1



Gitmek mi zor, dönmek mi?

Geride  sevgili çocularım ve diğer yarim, ileride kavuşmak için sabırsızlandığım, bütün güzel anlarını kaçırdığım küçük sevgililerim, yeğenlerim. Kavuşmak ve özlemek bu kadar iç içe olabilirdi. Sabaha karşı basladığım yolculuğum  4 saatlik rotarın ardında ertesi sabaha karşı tam 24 saat sonra sonlandı. Jet lag olmamanın en güzel yolu uçağa biner binmez saatinizi gideceğiniz yere göre ayarlayıp saat hesabını bir kenara bırakmak ve hostesleri bıktırana kadar su içmek.

En iyi uzun yol arkadaşım dramamine tabletin verdiği uyku haliyle kendimden geçip uyanmam yolculuğun sonunu hemen getirdi.  Sırt çantama bir şal, biraz çerez elma ve yedek kıyafet aldım. Şal almam kabinin sıcaklığı sürekli değiştiği için isabetli olmustu. Uçakta verdikleri ufak battaniye yeterli olmuyor ve surekli hırka giyip cikarmak yanınızda oturanı daraltıyor. Yanınızda kaleminiz olsun Amerika uçuşunda doldurulan gümrük formu için kalem verilmiyor.

Sevgili eniştem yani kardeşim, İhsan beni karşıladığında, nevrim fazla dönmeden vardığım için memnundum. Yanında küçük Kaan'ın beslenme çantasi icinde iki sandviç, bir muz, bolca  su, bolca da Fulya'nin yemeden getirme tembihleri ile eve doğru yola çıktık.

Tesadüf vardığım gün 24 Aralık  noel arefesiydi. Mahalledeki müstakil evler gecenin karanlığını rengarenk ışıklı süslemeleriyle inanılmaz neşelendirmisti. Amerikan filmlerinden fırlamış gibi görünen mahalle her gelişimde içimi yaşama sevinci ve müthiş bir dinginlikle kaplıyor. Ve kavusma anı... Bizim ufaklıklar dayanamamış uyumuş. Valizleri açmadan duramadım Gecenin vakti yufkalar, börekler, baklavalar, fındık, fıstık neler neler saçıldı ortalığa. Farkettim ki kendime sadece bir tayt ve boğazlı kazaktan başka birşey getirmemişim. Zaten bedenlerimiz aynı biraz da alisverişe bahane lazım.

O gece baygın yatmışım. Cocuklar benim yattığım odaya sabah birkac kez tur düzenlemişler. Aslında  hassas olan uykumu bölmek mümkün olmamış, bir çeşit baygınlık sanırım benimki. Nihayetinde, anneleriyle birlikte nefes alip almadığımı kontrole geldiklerinde uyandım. Harika bir kahve kokusu bütün evi kaplamışti uyandığımda. Kahve makinasını çalar saat niyetine kullanıyor bizimkiler, kahve kokusunun davetiyle uyanmak en güzeli.

Kalktığımda arka bahçedeki sincaplara cocukların yemedigi kek ve ekmekler atılıp kuşlar ve sincaplar besleniyordu. Kırmızı kuşlar Woody Woodpecker çizgi filmindeki kahraman ağaçkakan gibi geldi bana. Arka bahçedeki altmış yaşını aşmış çınarın ev sahipliğini yaptığı sincaplara isim bile vermiş bizimkiler. Mister Black, Bay Tombiş bir de tüğlerinin bir kısmını kaybetmiş Yoluk. Hergün kahvaltıdan kalanları yiyen sincaplar yakında göbeklenip agaçtan tepemize düşücekler, doğal dengelerini bozma dediğimde Fulya bunu ciddiye aldi. Ertesi gün sabah kahvaltısı geciken hayvancıkların bekleyişi acıklıydı.



Zamanlamam müthişti ve noeldeki hediye alışverisi benim geldiğim gün bitmişti bizim bildiğimiz gibi 31 Aralikta degil 24 Aralıkta hediye faslı bitiyor. Böylece indirimin indirim oldugu günleri yakalamış oldum. Sabah koşa koşa alisverise gittik tabi ki. Bir sonraki yazımda kısacık ama müthiş keyifli seyahatimden bahsetmeye devam edeceğim.

Resimler icin "TugbaveFulya" isimli Facebook sayfamiza bekleriz.

2 Ocak 2014 Perşembe

Tek mi Çift mi?

Calışan bir anne olarak, ilk çocugum dünyaya geldiğinde birçok anne gibi zorlandım, uykusuz geceler geçirdim. Yaşımdan çok daha genç gösterdiğim yıllar sanki bir anda geride kaldi ve her yıl, ikişer, üçer yıl yaşlandim.

Oğlum iki yaşına gelmeden, etrafımızdakiler ikinci çocuk ne zaman diye sormaya başladılar.

Bu soruya cevap vermeden, almamız gereken daha önemli bir karar vardı. Tek mi çift mi? İkinci çocuga maddi ve manevi olarak hazır mıyız? Tek çocuk tabiki bizim için daha kolay olurdu. Oğlum hazır düzene girmeye başlamışken, bir minik insana daha sabrımız, gücümüz ve maddi olanaklarımız ne kadar yeterli? Ama bir taraftan da oğlum ileride bize kızmayacak mı neden bir kardeşim yok diye?

İşte bu soruları kendime sordum durdum. Oğlum iki yaşındayken, ben ikinci çocuga hazir olmadığımı düşündüm, ama eşim hazırdı. Anne yeni bir bebeğe hazır değilse, bu iş yatar. Aradan bir yıl daha geçti ve bu sefer, ben kendimi hazır hissederken, eşim rahatını bozmak istemedi. Öyle, böyle derken, küçük kızımız bize katıldı. Ne iyi yaptı da bizim ailemizin bir bireyi oldu.

Ikinci çocuk birçok açıdan, birinciden daha kolay oldu. En azından, tecrübesiz ve kendine güvensiz bir anne yoktu kaşısında bebeğimin. Bir taraftan da iki çocuga ayni anda yetmek, uykusuz gecelere dönüş, küçük bir insanın peşinden koşturmalar hayatımdaki zorluklara eklendi. Ama kızım ve oğlum kahkahalar atıp birlikte oynarken, birbirlerine sarılırken, bütün bu zorluklara değdiğini düşünüyorum. Hic pişmanlık duymadık kararımızdan.

Geri dönüş mümkün olsa, farklı yapacağım birkaç şey olurdu elbette. Öncelikle, hayata oyalanmadan başlayıp, ailemi daha zamanlı kurar, ve cocuklarıma daha erken sahip olurdum. Yaş ilerledikce, sabır ve fiziksel güç azalıyor. Hele benimki gibi enerji yumağı bir kızınız olursa.

Çocuklarımın arasındaki yaş farkı, dört yıla yakın. Bu konudaki hislerim karışık. Araları daha yakın olsa, biraz daha iyi anlaşırlardı diyorum bazen, hem de birlikte büyür giderlerdi. Bir taraftan da oğlum bebekliğini doya doya yaşadı, iki yaşındayken sen abisin artık bebek olma sırası kardeşinde demedik. Üstelik, oğlum universiteye basladığında, kızım hala bizimle olur, evimiz bir anda boş kalmaz diye kendimi avutuyorum şimdiden. Bir de aradaki zaman sayesinde, işimde biraz daha ilerledim, ve kızım dünyaya geldiğinde kariyerimdeki konumum sayesinde daha rahat ettim. En azından, sabahin korunde bebeğimi bakıcıya bırakıp, şantiye köşelerinde koşturmuyorum oğlumda olduğu gibi.

Ikinci çocuk zor, ama maddi ve manevi olarak imkanlari olan ailelerin evlatlarına verebilecekleri en güzel hediye bir kardeş. Kavga etseler de, birbirlerini kıskansalar da, hiçbirşeyi paylaşamasalar da, kardeşlik gibisi yok.