Sayfalar

2 Eylül 2013 Pazartesi

En İyi Olmanın Dayanılmaz Ağırlığı





21. Yüzyıl insanı büyük beklentilerin altında ezilmiş durumda. Çoğu zaman anne babamızın yalın yaşantısının huzurunu özlüyoruz. Babamız her akşam beşte evde olur, müsaitse karşı komşuya çay içmeye geçilir. Her mahalleye bir telefon düşer, televizyon sadece akşamları haftada iki gün açıktır. Bakkal amcadan alışveriş yapılır, ömrümüz akşama kadar sokakta oynayarak geçerdi. Stres diye bir kavram henüz yaratılmamıştı. En iyi, en güzel, en basarılı, her şeyi en çok bilen olma baskısı yoktu o zamanlar. Sıradanlık normaldi. Yalnız değildik. Dost ve arkadaşlarla yüz yüze muhabbet edilir, herşeye zaman yeterdi.

Şimdiyse sanal arkadaşlarımız sanal sohbetlerimiz ve herşeyi bilme gücünü veren arama motorlarımız var. Kişisel gelişim kitaplarımız bize içimize dönmeyi, esas gücün bizde olduğunu söyleyerek herşeyi tek başına yapma yükünü sırtımıza vuruyor. Kuralları uygulayıp kolayca başarıya ve mutluluğa ulaşacağımıza garanti veriyor.





İnsanoğlu gerçekten kendi kendine yeter mi? "EN" olmak bize huzuru getirir mi, götürür mü orası biraz karışık... "EN" her an kaybetme riskiyle bize bir yük mü? Hedefimiz ufaklığımızdan itibaren diğerlerini geçmek mi? "EN" olmayı başarınca beklentilerimizi buluyor muyuz? Huzurlu ve mutlu oluyor muyuz? "EN" olma takıntısı kendi özümüzden bizi uzaklaştırıp yaşamı erteletiyor mu ? Ve biz "EN" özgürce kendimizi yaşayıp ifade edebiliyor muyuz?. Toplumun beklentilerini karşılarken, topluma yabancı olup sadece kendi icimize mi kapanıyoruz? Toplumla yardımlaşmayı bırakıp, toplumdan ayrı gayrı mı düşüyoruz?

Hazır reçetelerle ve kurallara uyarak kolayca başarılı olamayınca, kendimizi beceriksiz hissetmek mi bize elimizdekileri unutturup, tatminsiz yaratiyor? Verilen formulleri sorgulamak yerine, kendimizi yargılamak mı huzurumuzu kaçırıyor? Zihnimize acımasızca yerleştirilen kalıplara o kadar inaniyoruz ki, dua etmek gibi huzur veren bir gerçekten bile kopup uzaklaşıyoruz bazen. Kendimizi yalnızlığa itiyoruz. Ben herşeyi yapabilirim fikri insanoğlunu, kucuk bir parcasi oldugu evrenden soyutluyor. Mükemmel olmak için yaratılmadığımız gerçeğini göz ardı ettikçe, kendimizi yiyip bitiriyoruz galiba.

Hiç yorum yok: