Sayfalar

5 Ağustos 2013 Pazartesi

İnsanları İdare Etmenin Üç Ana İlkesi





1. İlke: Eleştirmeyin, Kötülemeyin, Sikayet etmeyin

      Tatlı dil, yılanı deliğinden çıkarır. Carneige'ye göre, insanların %99'u kendilerini yanlış birşey yaptıklarını düşünerek eleştirmezler.  Kötü davranislari icin mutlaka bir sebep, bir bahane bulurlar. Bu durumda, insanlari eleştirerek değil, överek çok daha iyi sonuç alınır. Hepimiz insanız, tabi ki onaylanmayı, yerin dibine sokulmaya tercih ederiz. Üstelik övüldüğümüz zaman, bu davranışı devam ettiririz ki mahçup olmayalım. Kendinizi tutamayıp, gene de eleştiri yaparsanız, bilin ki bu eleştirinin ucu size de dokunacak, yarardan çok zarar olarak elinizde patlayacaktır.

İnsan psikolojisinde mantıktan çok, duygular ağır basar diyor Carneige. Eleştirilerle kırılan kalpler sizin biranlık sinirinizi çıkarmanız dışında pek bir yarar sağlamaz. Eleştiriye oldukça açığım diyenler de bu gruba dahildir. Peki, eleştiri yapmazsak, karşımızdaki insanlar hatalarını nasıl düzeltebilir. Mutlaka bu eleştiriyi yapmak zorundaysanız, nasıl eleştiri yapabileceğinize dair bir önceki yazımızı okuyabilirsiniz.

          2. İlke: İçten ve Dürüst İltifat Edin
Önemli olma isteği. İnsanoğlunun en derinlerdeki arzularından biri, önemli olmak ve takdir edilmektir. Bu istek, yemek, içecek ve uyku kadar önemli herbirimiz için. Takdir edilmek bizim için bu kadar önemliyken, en yakın çevremizdekiler dahil, kaçımız karşımızdakileri ne kadar takdir ettiğimizi dile getiriyoruz acaba. Bu uygulamayla kaç evlilik çok daha iyi gider, kaç çocuk çok daha uslu hareket ederdi diye merak ediyorum.

Bu konuyla ilgili bir anımı paylaşmadan edemeyeceğim. İlk bebeğim doğduktan kısa bir süre sonra işe döndüm. Geceleri beş altı kere uyanır, bebeğimle ilgilenir, bütün bu uykusuzluğa rağmen sabah altıda kalkar, kendimi ve bebeğimi hazırlayıp ise gitmek icin yollara düşerdim hergün. Moralimin çok da iyi olduğu söylenemezdi o günlerde. Bir akşam, gene yorgunluktan bitmiş birşekilde yemek hazırlığına giriştiğimde, eşim büyük bir içtenlikle bana "Sen nasıl bir kadınsın, doğru düzgün uyumuyorsun, iş yerinde de çok yoruluyorsun, eve gelince dinlenme şansın da olmuyor ama tüm enerjinle hayata devam ediyorsun. Bu nasıl bir güçtür, nerden geliyorsa bana da söyle" dedi.  O an içimde de yüzümde de güller açtı. Halbuki ben bu kadar takdir edildiğimin farkında değildim, etrafımdaki hiçkimse ne durumda olduğumu, ne kadar çaba sarfettiğimi farketmiyor sanmıştım. Sanırım, bunca yıllık evliliğimde duyduğum en güzel, en yerli ve en
içten iltifattı bu ve ne şanslıyım ki eşim düşüncelerini kendine saklamak yerine benimle  paylaşmayı tercih etti.

Bir düşünün bakalım, özel hayatımız ve iş hayatımızda bizi en üzen şeylerin cogu,  yeterince takdir edilmememizle mi ilgili?

Kendimize sorabilcegimiz diger bir soru da, bugün karşımızdaki insanlarla ilgili kaç iyi düşünceyi kendimize sakladık? Yarın bu düşünceleri paylaşırsak, günümüz daha farklı geçer mi?

Yaptığımız iltifatların dürüstçe, içimizden geldiği için yapılması önemlidir. Hiçbirzaman sırf iltifat etmiş olmak için birşeyler söylemeyin. İçimizden gelmeyerek, doğruluğuna inanmadan ettiğimiz iltifatlar, insanların bize güvenini zedelemekten başka bir işe yaramaz.

3. İlke: Karşınızdakinde güçlü bir istek uyandırın

Herkes öncelikle kendi isteklerine önem verir. İnsanları etkilemenin en etkili yöntemi, onların istediklerinden konuşup, onların bu isteğe ulaşmalarına yardımcı olmaktır. Henry Ford  diyor ki, "başarının sadece bir sırrı olsaydı, bu, sizin diğer insanların bakış açısını anlayıp, olaylara sadece kendinizin değil onların bakış açılarından da bakabilme yeteneğiniz olurdu”.

Karşımızdaki insanın hayallerini, isteklerini ve endişelerini anlayıp, hayata onun açısından bakabildiğimiz zaman, bu ilişkiden hem biz hem de karşımızdaki son derece yararlı çıkacaktır.

Carneige'nin kitabını okumaya başlar başlamaz uyguladığım ve herzaman sonuç veren bir yöntemi paylaşmak isterim. İş ya da özel hayatıma dair bir görüşme olsun, birinin ofisine ya da evine gittiğimde olsun, yaptığım ilk şey, bu kişiye ait fotoğraf, kitap, hobileriyle ilgili ipucu veren dekorları incelemek olur. Bunun için dakikalar geçmesi gerekmiyor, bir kaç saniyede bile gözümüz yeterli ipucu toplar. Daha sonra bu ipuçlarını ortamı yumuşatmak, ve ilişkiyi güzel bir şekilde başlatmak icin kullanırım. Örneğin çocuklarının ya da en son gittiği tatilin resmini gördüysem, bu konularla ilgili sorular sorarım. Karşımdakini ilgiyle dinler ve birkaç soru daha sorarım ama kesinlikle konuştuğumuz konuyla ilgili bana soru sorulsa dahi kendimle ilgili çok vakit geçirmem. Tabi ki insanım, kendimden bahsetmekten çok keyif alırım ama o an o ortamdaki en önemli kişi karşımdakidir.

Hatta geçenlerde bu aynı kural bana karşı uygulandı. İşle ilgili gittiğim bir kokteylde, benim firmamla yakından ilgilendiğini bildiğim biriyle karşılaştım. Bu kişi şuradan buradan konuşurken, konuyu çocuklarıma getirdi. Bir anne icin cocuklarindan daha önemli ne olabilirki? Daha sonra “fotoğrafları varsa gösterir misin?” dedi. Bir taraftan karşımdakinin tekniğinin farkındalığıyla gülümserken, bir taraftan da keyifle çocuklarımın fotoğraflarını göstererek onlardan  bahsediyordum. Nihayetinde ben de insanım ve bu teknikleri çok iyi bilsem de, bu guclu teknikler bana karşı da kolaylıkla kullanılabirler.

Hiç yorum yok: